Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bir Cinsiyetçilik Eğretilemesi “Nimic”

Çağımızda sanat algısı da diğer birçok şey gibi kökten değişmiştir. Günümüzde Çağdaş sanatta retinal değerlendirmeden ziyade bağlamsal değerlendirme ön planda tutulur.   Yorgos Lanthimos’un “Nimic” filmini seçme sebebim öncelikle tamamen retinal bir değerlendirme yapacak olmamdan kaynaklanıyor, ayrıca hem film eleştirmenlerini eleştirmek hem de sanat eseri niteliğindeki bir filmi çözümlerken filmin nasıl okunması gerektiğiyle ilgili bilgilerinin çapının bağlamsal olarak ne denli güçsüz olduğunu görmek, donanım yetersizliklerinin sonucunun, yanlış çıkarımlarla toplumsal bilgi kirliliğine zemin hazırlaması yani tamamen öznel nedenlerimin olması... Bir film neyin üzerinde yükselir, bunu dört ana unsur- dört fil ayağı çerçevesinde ele alabiliriz, almalıyız. Sosyolojik- ideolojik, psikolojik, feminist ve dini unsurlar. Filmin ağırlık noktaları bu dört unsurdan hangisi yönünde ivmelenmiştir buna karar veririz ve bir filmin başarılı bulunması kapitalist sistemde her ne kadar tüketilmesiyl
En son yayınlar

Başak Tuncel'in 2. Kitabı "Hiç- Postmodern Karanlığın Aforizması" Çıktı!

 

Bir Avrupa Çığlığı

  Geçmişte insanlar siyah cübbelerin altına bilinçaltını saklamıştı tıpkı din gibi. Örtülü bir gerçeklik, ta ki siyaset denilen olgu yeryüzüne gelene kadar… Cübbeler yavaş yavaş sıyrıldı. Siyasa belirdi. Sanat ve tarih kelimesi birbirinden ayrılana kadar tarih de sanat sayıldı. Sanatın tarih sayıldığı dönemlerde, tarihte birçok sanat eseri yok edildi. Bundan böyle siyaset şekillendi. Sanata sanat dedik. Postmodernizm ile insana sürünen çılgınlık, toplu bir siyasa mastürbasyondur. Bundan sanat, tarih ve bu tarz kavramlar nasibini aldı, yine de her şeye rağmen; insan ve duygusu; içinde bulunduğumuz çağın geçmiş ve gelecek çağların üstündedir. Zamanın çizgisel değil döngüsel olduğu artık bir bilimsel bir gerçektir. Dili bilim olarak keşfe çıkalı tam on yılı geçti. Daha da geçecek. ALPHAVILLE yani: Bir J. Luc GODARD FİLMİ AVRUPA ÇIĞLIDIR. Neye mi? O çığlık: Tabii ki Estetik, Gerçeklik ve Jean Baudrillard. Değişime ayak uyduran bir kavram yani: Estetik bulantı üzere… Kendisi “Ne estet

Sanatın Anlamı ve Anlamsızlığı Üzerine

Savaşın olduğu bir dünyada sanatın anlamı üzerine düşünmeye ihtiyaç duyuyoruz. Peki, bir yönetmen olsaydınız nasıl bir film yaparak yok oluşu anlatırdınız? J. Luc Godard’ın iki dakikalık filmi, ışık ve çizgilerle, hareketsiz görüntüyle yani bir nevi film olmayanla bunu gösteriyor. Nesneler, yüzeyler ve ışıklar değişir fakat kalıcı olan şeyler sonsuza dek birbiri ardında iz sürer. Cep telefonlarıyla bile fotoğraf çekildiğini düşünecek olursak ve herkesin öz çekim yaptığı bir dünyada yaşadığımızı… Bundan daha ironik bir film düşünülemezdi. Bu, kirlenen dil için de geçerlidir. Bir şair yine aynı sorunsal ile (mesela herkes şiir yazıyor) duruma el koyarak, susabilir ve neye karşı sustuğunu iki kelimeyle gösterirken, sustuğunda bütün dünya onunla birlikte susar. Dünyanın en iyi şiiri olmasa da, en temiz dili susmaktır böylelikle… Sanat ile savaşı birbirinden ayıran bu film şuna dikkat çekiyor. Sanat kitlesel bir hareket değildir. Savaşın tam tersine ve sanat, kitlesel bir hareket olma

Başak Tuncel

Yas ve Çaresizlik

"O kadar uçsuz bucaksız bir atasözünde yaşıyordum ki, onu evrenle doldurabiliyordum ancak." Robert Sabatier Pandemi, depremler, isyanlar, büyük felaketler derken, dünyanın sonuna mı geldik acaba diye düşünmeden edemiyor insan, yaklaşan bir felaket karşısında insanoğlunun çaresizliğini anlatan bir film Melancholia-"Melankoli". Çaresizliği sonuna kadar kökünden hissediyorsunuz.  İnsanın ruhunun ölümüne yas tutması kaynaklı bir çaresizlik...  Lars Von Trier'nin depresyon üçlemesinin ikinci filmidir “Melankoli.” İlk film “Deccal”, üçüncü film "İtiraf"tır. Deccal yazıma da buradan ulaşabilirsiniz. Bir kıyamet filmi olarak diğerlerinden farklı. En başta mekanik değil. Bunu yönetmen her karesine bir sanat deneyimi sığdırarak işlemiş. Mesela 1851-52 yıllarında Sir John Everett Millais, Shakespeare'in Hamlet oyunundaki Ophelia karakterini nehirde boğulurken betimler. Tablo çok kırılgan, depresif ve melankoliktir. Ön Raffaellocular'ın amacı da meka

Deccal Kimdi?

"Madde Bir. -Doğaya her türden aykırılık, günahtır.-" Deccal- Friedrich Nietzsche Doğa nedir? Bu filmde doğa,  insani güçlerin dışında kendisini var eden, bütün her şeyi kapsayan varlığın tümünü ifade ediyor ve Tanrı’nın Aden adlı bahçesini… Tanrı Aden’de iyilik ve kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi, filmde o ağacın kurumuş olduğunu görüyoruz.  Tıpkı oğlunu kaybeden bir annenin günler ilerledikçe kuruyup soluşu gibi.  Varlığının hiçliğe teslim olması gibi… Aden’ e bir köprüden geçilerek gidilir. Kadın o köprüden geçebilecek midir? Adam ( Willem Dafoe) ve kadın (Charlotte Gainsbourg) bir anlık hazza kapılıp, ihmalkârlıkları sonucunda oğullarının ölümüne neden olurlar. Birlikte oldukları bir esnada yeni yürümeye başlayan bebekleri camdan atlar ve hayatını kaybeder. Kadın derin bir acıya gömülür. Bir ay hastanede kalan anne ilaçlarla ayakta durur, kendini suçlar. Psikoterapist olan eşi kadının içinde bulunduğu çıkmazdan onu kurtarmak için elinden geleni yapar. Nefes çalış

Dekor Köy

  "Yanlış bir hayat doğru yaşanamaz."  Adorno Kurmaca köy, Dogville'deyiz. Gerçekte hiçbir şekilde var olmayan bir yerdeyiz. Gerçek mekanlardan bağımsız bir dekor üzerinde insanların ve insan dışındaki tek canlı olan köpeğin temaşası tek gerçeklik olarak sunuluyor. Mekan izleyicide farklı bir duyarlılık yaratıyor, toplumu bir tiyatro sahnesi gibi görmemizi sağlıyor. Dışarıya ve dışarıdan gelen yabancılara açık olmayan bir yer burası. Gelişmeye, farklılığa, yeniliğe kapalı bir yer. "Minyatürün içindeki erdemi anlamak için büyüğün içindeki küçüğü bulmak gerek." McLuhan çalışmalarında dünyanın “küresel bir köye” dönüştüğünü öne sürmüştür. Dünya küreselleşmeyle küçülür, hatta bir minyatür haline bile gelebilir. Dogville bir minyatür aynı zamanda. Yaşadığımız dünyanın küçük bir kopyası. Peşindeki  gangsterlerden kaçan Grace, Dogville adındaki yere sığınır. Gangsterler tarafından aranması, suç işlememesine karşın Dogville halkı gözünde onu bir suçlu yapar, aynı

Evirmeceli Film

  Bütün zamanların en iyi filmi... İlk şifre: Filmi tersten izleyin. İngiliz ajan Sir Michael Crosby, ayın 14’ünde Stalsk-12’de gerçekleşen bir patlamadan bahseder. Zula onun altındadır. Film boyunca aranan ve sahip olunmak istenen algoritma orada toprak altında ve ajanlar, Zaman Kıskacı Harekatı düzenleyerek algoritmayı oradan çalarak bir paradoksu çözüyorlar. Zaman Kıskacı yerde değil zamanda gerçekleşiyor ve paradoksun adı: Büyükbaba Paradoksu. Büyükbaba paradoksu nedir? Zamanda geriye gidip büyükbabanı öldürürsen, bunu yapmak için nasıl doğmuş olabilirsin? İşte Nolan’ın palindroma sakladığı sır tam da bu. Tenet’in kendisi de bu. İzlediğimiz karakterlerin isimleri birer şifre ve ters çevrildiğinde harekete geçen bir algoritma düzeneği. Sator’un evirmecesi Rotas örneğin. Sator Arepo Tenet Opera Rotas aynı zamanda tarihteki büyülü karelerin en ünlüsü. (Ekici çarkı güçlükle tutuyor anlamına gelir.) Evirmeceyle çalışır. Evirmece yaptığınızda hepsi birbirine dönüşür yani bu şekild

Ağlayan Limuzinler

  "- Güzellik görenin gözündedir. - Peki ya gören kimse yoksa?" Bedenin dünyayla ilişkisini belirleyen bir gözün ruhundan söz edilmesi gerekir öncelikle bu sanat yapıtı için, daha sonra kameraların insan gözünün yerini aldığı bir dünyada sinema nediri düşünebiliriz.  Daha da özelleştirecek olursak Hollywood Sineması nedir? Film, bir tokat gibi. Leos Carax açılışı insanın elinde olan bir anahtarla ağaç desenli duvarın kapısı açarak yapıyor. Bu anahtarın anlamı izleyiciye bırakılmış. Duvarın içinden geçecek misiniz yoksa öteki tarafta mı kalacaksınız? Duvar bir sinemaya açılıyor. Kutsal odunu (Holy wood) ağaçta, ağacı Hollywood kelimesindeki gizli anlamda buluyoruz. İştar mitindeki birçok simge Hollywood'un temelini oluşturur. Hollywood yapılanmasını anlamak için İştar mitine göz atılmasında fayda var. Yönetmen bu noktada konuşan beyaz limuzinlerle içimizi dağlıyor. Limuzinin içinde dosyalarla görevler dağıtılıyor, ve bu randevuların sayısı bir gün için dokuz. Bu fü

Şiirden Dergisi 62.- 66.- 69.- 71. ve 73. Sayılarında Başak Tuncel'in Şiirlerine Yer Veriyor!

 

Bütün Kırgın Çiçeklere

  Kim orta yaşlarını geçtiğinde, üstelik yalnızlığından bunalmışsa, gönderilen gizemli bir mektup karşısında maceraya atılmak istemez? Don Johnston, evinde Don Juan ile ilgili film izler. Don Johnston, Don Juan karakteriyle bütünleşmiştir. Son sevgilisi Sherry tarafından da terk edilir. Mutsuz ve yalnız olduğunu umursamaz. Orta yaşlı müzmin bekâr hayatına kaldığı yerden devam edecektir, ta ki o pembe mektup eline geçene kadar. Mektup eski sevgililerinin birinden bir çocuğu olduğunu açıklamakta buna karşın çocuğun kimden olduğu yazmamaktadır. Çocuk büyümüştür ve babasının izini sürmektedir. Don, ısrarcı komşusunun ayartması ve her şeyi planlamasıyla bütün sevgililerini ziyaret edecek ve çocuğu olup olmadığını öğrenecektir. Yolculuk, en eski geçmişten günümüze doğrudur. Eskiden kalbini çaldığı kadınların bu kez kapısını çalacaktır. Neyle karşılaşacağını bilmeden hayatına yön verecek bir işaret arar. Bütün işaretleri değerlendirir. Pembe çiçekler, pembe mektubu imleyecektir. Daktilo i